Süleyman Mabedi

Süleyman Tapınağı, Tevrat'a göre Kudüs'teki ilk Yahudi tapınağıdır. Süleyman aleyhisselam tarafından yapıldığı için de “Süleyman Mabedi” olarak bilinmektedir.

Süleyman Mabedi niçin Aksa’da inşa edilmeye çalışılıyor? yazısı için tıklayınız

Yahudi kaynaklarına göre Yahudiler göçebe hayat sürdükleri dönemde ve Filistin’e yerleşmelerinin başlarında ibadetlerini “Mişkan” adı verilen portatif tapınakta yapmaktaydılar. Ahit Sandığı da Mişkan’daki “kutsallar kutsalı” adı verilen bölümde saklanmaktaydı. MÖ. 1000 yıllarında  Davud aleyhisselam Kudüs'ü fethetti ve şehri imar ederek burayı Yahudi toplumunun başkenti yaptı.

Ahit Sandığı’nın çadırda bulunmasından rahatsız olan Davud aleyhisselam, hem Ahit Sandığı’nın korunacağı hem de Allah'ın evi olarak kabul edilecek görkemli bir mabed yapmak istemişti. Ancak Tevrat'a göre kendisinin bu mabedi yapması tanrı tarafından uygun görülmedi.

Tanrının isteğine uyan Davud bu mabedi yapmamış ancak mabedin yapılacağı yeri belirlediği gibi yapılması için kaynaklar hazırlamış ve mabedin ayrıntılı planını da oğlu Süleyman'a vermişti.

Süleyman aleyhisselam hükümdarlığının dördüncü yılında, MÖ. 964 dolaylarında mabedin inşasına başladı. Tevrat'ta belirtildiğine göre Süleyman aleyhisselam tapınağın yapımına Yahudilerin Mısır'dan çıkışının 480. yılında başlamıştır.

Süleyman aleyhisselam daha önce Davud aleyhisselamın sarayının yapımında büyük emeği geçen ve Davud aleyhisselam ile yakın dostluğu bulunan Sur Kralı Hiram’dan da malzeme ve zanaatçı tedarik ederek yardım aldı. Mabedin inşasında işçilerin başında Hiram bulundu. MÖ. 957 yılında tapınağın inşası tamamlandı. Ancak tapınağın etrafında bulunan kraliyet sarayı ve diğer kraliyet binalarının tam bir kompleks haline gelmesi 30 yıl kadar zaman almıştır.

Genel görüşe göre Süleyman Mabedi, Kudüs'teki Harem-i Şerif'in bulunduğu dağ sırtının orta bölümünde yer alan Kubbet’üs-Sahra'nın olduğu yere inşa edilmiştir. Dönemin mimarisine göre Süleyman Mabedi, “kutsallar kutsalı”, “kutsal yer” ve mabedi kutsal olmayan yerden ayırmak için yapılmış “eyvan” olmak üzere üç bölümden oluşmaktaydı.

Yahudi kaynaklarına göre Süleyman aleyhisselamın yaptığı mabed, “birinci mabed” olarak nitelendirilmektedir.

“Kur'an'da Süleyman aleyhisselamın emrinde çalışan cinlerin mihrablar, heykeller, havuzlar kadar geniş leğenler ve sabit kazanlarda ne dilerse yaptıkları belirtilmiştir.” (Sebe, 13) 

Babil sürgününden dönen Zerubabel'in idaresindeki Yahudiler, yıkılan mabedin yerine tapınak inşasına başlamış ve bu tapınak MÖ. 515’te tamamlanmıştır. (ikinci mabed)

Roma İmparatorluğu'na bağlı Kral Herod, ikinci mabedi daha görkemli bir şekilde yeniden yapmaya MÖ. 20 yılında başladı. Bir-iki yıl içerisinde ibadet bölümü tamamlanan mabedin diğer bölümlerinin tamamlanması uzun yıllar sürmüştür.

MS. 66 yılında Romalı idarecilerin yönetimine karşı fanatik Zeolatlar tarafından çıkarılan isyan sonrasında tapınak, Romalı idareci Titus tarafından MS. 70 yılında yıktırıldı. 

İkinci tapınağın tahrip edilmesinden sonra üçüncü bir tapınağın inşası için dua etmek, bir Musevi için günde 3 kez yapılan Musevi ibadetinin resmi parçası haline gelmiştir. İbadetlerine “gelecek yıl Kudüs’te” diye son verirler.

Her halükarda tapınağın nasıl ve ne zaman inşa edileceği sorusu hem Müseviler hem de Musevi olmayanlar tarafından sürekli tartışılmaktadır.

Birinci yüzyıldan sonra genişlemeye başlayan İbrahimî dinlerden Hristiyanlık ve Müslümanlığa ait kutsal yerlerin de burada bulunması mevcut sorunu daha karmaşık hale getirmektedir.

Buna ilaveten Kudüs’ün politik durumu ve tarihi tapınağın bulunduğu düşünülen alanda Müslümanlarca mukaddes kabul edilen Mescid-i Aksa'nın bulunması tapınağının yeniden inşa edilmesinin önündeki en büyük engel olarak Yahudilerin önünde durmaktadır. 

İsrail uzun yıllardır Süleyman Mabedi’ni bulabilme bahanesiyle arkeolojik kazılar yapmaktadır. Ancak Filistinliler ve Müslüman alemi İsrail'in yaptığı kazıların amacının Mescidi Aksa'yı ortadan kaldırmak olduğunu çok iyi bilmektedir. 

Tahrif edilmiş ve sadece dünya menfaatine dayalı bu çalışmalara karşı Müslümanların duyarsızlığı ve ilgisizliği ne acı bir durumdur.

Rabbimiz Kudüs'ün önemini bizlere Kur'an-ı Kerim'de bildirmiş, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hadis-i şeriflerinde buranın ehemmiyetini anlatmış.

Hz. Ömer (radıyallahu anh) Kudüs'ü fethedip Hristiyanlarla anlaşarak adaleti getirmiştir. Selahaddin Eyyubi'nin Allah'ın yardımı ile Haçlılardan alarak tekrar Müslümanların hizmetine sunduğu Kudüs, 1516-1918 yılları arasında ecdadımız Osmanlılar tarafından idare edilmiştir. 

Günümüzde esaret altında olan Kudüs-i Şerif, tekrar hürriyetine kavuşmayı beklemektedir. Kudüs muhakkak kurtulacaktır. Ancak Rabbimiz ihlaslı, dertli ve gayretli müminlere bu fethi nasip edecektir. 

Davamız Kudüs Dergisinin 2.sayısının tamamına ulaşmak için tıklayınız

Henüz Yorum Yapılmamış