Mescid-i Aksa’nın yakılması (1969) 

Tarih 21 Ağustos 1969'u gösterdiğinde kayıtlara kara bir leke olarak geçecek Mescid-i Aksa'nın yakılması olayı, birçok soru işareti ve şaibelerle kapatılmıştı. Facianın faili Avustralyalı fanatik Michael Dennis Rohan'dı.

(Daha önceki yazılarımızda Evanjelizm ve Siyonizm hakkındaki bilgilendirmelerimizin amacı; bu sapkın ideolojinin fırsatını bulduğunda neler yapabileceğini göstermekti. Bu terörist grubun en çok ses getirmesi gereken (ama maalesef getirmeyen ) eylemi de Zengi minberini yok eden eylemidir...)

Mescid-i Aksa'nın yakılması

Cami yok etmenin Mesih'in gelişini hızlandıracağına inandığını söyleyen Rohan, Church of God isimli tarikatın mensubuydu. Daha sonra delilik raporu aldı ve İsrail'den sınır dışı edildi.

Çıkan büyük yangında birçok tarihi eser yandı. Bunlar arasında en bilineni Selahaddin Eyyubi'nin fethin nişanesi olarak Kudüs'e getirttiği tarihi ‘ahşap minber’dir.

2007'de yakılmasından 38 yıl sonra aslının aynısı olarak yeniden yapılan ahşap minber, tekrar eski yerini buldu.

Yapımı ve montaj çalışmalarında iki Türk kündekârı ustası Recep Elitok ve Mehmet Ali Uçar'ın da çalıştığı ahşap minber, dört yılı aşkın bir çabanın ürünü olarak Amman'da üretildi. El-Aksa'nın yakılan minberinin arşiv ve müzelerdeki fotoğraflarından yararlanılarak aslına uygun olarak yapılan minber, daha sonra Aksâ'daki yerine kavuştu.

‘Selahaddin minberi’ olarak tanınan orijinal minberi Nureddin Mahmud Zengi, 1168’de yaptırmış. Türk Kudüs'ü 1516-1917 kitabının yazarı Mehmet Tütüncü, “Bu (orjinal) minber Türklerin Kudüs'e verdiği en değerli hediyeydi’ diyor. Tütüncü, Türkmen atabeyi Nureddin Zengi’nin 1168’de minberin yapımını emrettiğini, tamamlanmasını göremeden de öldüğünü söylüyor.

Minber, Zengi’nin oğlu Salih İsmail'in gözetiminde altı yıllık bir emek sonucu tamamlanıp 1187’de Kudüs'ü fetheden Selahaddin Eyyubi tarafından Halep'ten Kudüs’e getirilerek, Mescid-i Aksa yerleştirilmişti. Minber, Mescid-i Aksa'da, yakıldığı 1969 yılına kadar, 762 yıl kalmıştı.

Mescid-i Aksa'ya yönelik çok saldırı yapıldı. En geniş çaplısı ise 8 Ekim 1990 tarihinde gerçekleştirilen ve 30 Müslüman’ın şehid edilmesine, 800'ünün de yaralanmasına yol açan saldırıdır. Tarihe ‘Kudüs katliamı’ olarak geçen bu saldırı, Siyonist İsrail yönetiminin bazı fanatik Yahudi gruplarını kışkırtması sonucu gerçekleştirildi.

Eski adı İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) olan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Dennis Michael Rohan’ın Mescid-i Aksa'yı kundaklaması üzerine İslam ülkeleri tarafından 25 Ağustos 1969 tarihinde kuruldu.

Bu saldırılardan Kudüs'ün fetih nişanesi olan minberin yandığı olay işgalin de sembolü olmuştur. Avustralyalı Evanjelist Michael Dennisiz tıpkı bir Müslüman gibi davranıyor ve vakit namazlarını kılmak için Mescid-i Aksa'ya geliyordu.

Her gelmesinde yanında küçük malzemeler taşıyor ve Kıble Mescidi’nin minberine saklıyordu. 21 Ağustos 1969'da yakma eylemini gerçekleştirmiş ve mescidi ateşe vermişti. Amacını “tanrıyı tahrik edip büyük dinler savaşını başlatmak” olarak açıklamıştı. Çıkan bu büyük yangında Mescid-i Aksa büyük zarar görmüş, kıble mescidindeki işçiliği ve güzelliği açısından kıymetli olduğu gibi hikayesi de dillere destan ve Selahaddin'in Minberi olarak da bilinen minber tamamen yanmıştı.

Dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir yangınla ilgili olarak tarihe geçen şu açıklamayı yapmıştı: “O gece sabaha kadar uyuyamadım. Zannediyordum ki müslümanlar dört bir taraftan İsrail'e gelecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki biz dilediğimizi yapabiliriz. Zira bu ümmet uyuyan bir ümmettir.”

Haklı olabileceğini düşünmek ne kadar acı veriyor insana! Sahip çıkmadığımız ölçüde ellerimizden kayıp gidecek Mescid-i Aksa! Gündemimiz, önceliğimiz olmalı Mescidi Aksa! Hayatımızdan bir parça olmalı, mücadele yıldırmamalı bizleri, diriltmeli! Önümüze hedefler koyabilmeliyiz önce, Selahaddin Eyyubi misali.

Nureddin Mahmud Zengi’nin üç hedefi vardı:

1) Kaybolan İslam birliğinden test edebilmek

2) İşgal altındaki Kudüs’ü almak,

3) İstanbul'u fethedip Allah Resulü'nün müjdesine nail olmak

Selahaddin Eyyubi’yi de böyle yetiştirdi. İlmini tamamlayan Eyyubi artık hocasının çok arzuladığı hedefler için mücadeleye hazırdı. Önce Kudüs’ü fethedecek askeri hazırladı. Selahaddin Eyyubi. Sabah namazına cuma namazına gider gibi hazırladı gençleri. Bu yetişen gençlerle Kudüs’ü fethetmeye karar verdi. 2 Ekim 1187’de Haçlı işgalinden kurtardı Kudüs’ü. Selahaddin Eyyubi arzuladığı gibi yerleştirdi minberi Mescid-i Aksa'ya. Aynısından bir tane de Filistin’in el-Halil şehrindeki İbrahim Halilullah Camii'ne koydurdu.

Öyle anlamlı ve stratejik adımlar atmıştı ki Selahaddin Eyyubi, etkilerini bugün hala görebiliyoruz, özellikle Kudüs ve civarında. Allah ondan razı olsun. İsmi dillerde olmalı, hayatı ve siyaseti iyice kavranmalı ve anlatılmalı her yeni nesle. Selahaddin Eyyubi’yi anlamak, Kudüs’ü anlamaktır.

Kudüs’ü anlamak, Kudüs’ü hayatımızın merkezine almak tekrar açacaktır fetih kapılarını biiznillah...

Davamız Kudüs Dergisinin 2.sayısının tamamına ulaşmak için tıklayınız

Henüz Yorum Yapılmamış